Ana içeriğe atla

Keşke otobüse binseydim...

Hemen oraya, merdiven ağzına dizlerini katlayarak; alaturka tuvalete çömer gibi duran dilencinin yere serdiği kartonda "kırılacak eşya" simgesi var. Kaç zamandır kullanılmaktan üzerine sıvanan kraft kağıdın yırtılmasıyla ortaya çıkan karton olukların üzerinde ise ayakkabı izleri... Yanında duran köpeğin sarkık dili ile dilencinin uzattığı eli sahneyi tamamlıyor; tam olgunlaşmış bir duruş "bize para ver" diyen...
Elimi cebime götürmeden yanından geçiyorum görmemezlikten gelerek. Genellikle dilencilere para vermem, çok nadir verdiğim. Metroya doğru ilerliyorum... Kenarda kurulu olan, -gördüğüm ilk günden beri oraya neden yapıldığını ise anlayamadığım- ucube bir çocuk oyun alanın sağından geçerken su satıcısının, susamış olma halimi anlar gibi gözlerime bakışını geri çevir mi yorum.
Bir su; bir lira...
Adamın üzerinde güneşten kurumuş terin izlerini taşıyan soluk, beyaz bir gömlek var. Cebin hemen üzerinde mavi renklerle yazılmış güvenlik yazısı... Adam gömleği bir güvenlikçiden almış yahut araklamış... ama sanmam... Gömleğin katlı kollarının kenarından ince ipler sarkıyor.
Su, metronun yürüyen merdivenlerine geldiğimde biter gibi oluyor... Aşağı iniyorum. Uzun metro koridorunun hemen baş tarafında... bir kaç dakikanın ardından gelen metroya biniyorum. İçerisi kalabalık. İranlı turistler var. Sanırım bunlar hava limanına gidiyorlar, ekonomik durumları iyi olanlardan. Tüccar olmalılar çünkü kullandıkları valizler birinci sınıf ve tıka basa dolu. Aileleri ile onların hem gezi hem ticaret için gelme ihtimali yüksek tabi muhalif kaçaklardan değillerse... Kapının hemen önünde duran beyaz kulaklıklı kız bana bakıyor. En fazla yirmili yaşlarda. Sağında duran kısa pantolon ve askılı penyeli kadın, bu kısa, anlık -kendi adıma gayri ihtiyari- bakışmadan rahatsız oluyor. Korkuyor ya da kadın sapık...
-Keşke otobüse binseydim...
bitti....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;

İbn Arabi Abimizin Tedbiratı İlahiye adlı eseri, insan devlet modelimiz

İslam sufi ve düşünürü rahmetli İbn Arabi abimizin Tedbiratı İlahiye adlı eseri, Aristonun; siyaset, devlet mevzusunu ele aldığı Politika olarak isimlendiren; devleti tartışma mevzu yaptığı kitaptan mülhem, insanı merkeze ele alarak neşrettiği kitabıdır. Yani Aristo denen zat, insanın kendi amacına, iyisine, mutluluğa ancak toplum ve devlet düzeni içinde erişebilir teorisini geliştirirken, rahmetli İbn Arabi, dünyevi mutluluğun insanın kemalata uluşmasında arar. Bu bize her iki medeniyetin varlığı, insanı nasıl ele aldığını gösteren bir özellik arz eder. Şöyle ki; Batı toplum ve varlığını, mutluluğunu kollektif bir oluşumla bireyselleştirirken bizde bireyin mutluluğu kendini gerçekleştirme, insani kemalata uluşmakta çoğullaştırır. Yani Batı için çoğunluğun yansıması olan birey varken bizde insanın meydana getirdiği topluluk vardır. Batının bütün kalabalıkları hepsi birbirine benzeyen bireylerken ki; yaşam, siyaset, ideoloji, hayattan beklenti, üretin, tüketim alışkanlıları gibi hep

Aşı etkinliği nedir?

  Aşı etkinliği nedir? Aşı etkinliği, bir klinik araştırmada aşı olan bir grup insanda bir hastalıktaki azalma yüzdesidir. Aşının etkinliğinden farklıdır ve aşının klinik deneyler dışında toplumdaki kişilere verildiğinde ne kadar iyi çalıştığını ölçer. Tüm yeni aşılar, ne kadar iyi çalıştıklarını test etmek için klinik denemelere tabi tutulur. Bir aşı adayının geliştiricileri, klinik araştırma çalışma protokollerinde genellikle denemelerinin ana hedeflerini belirler. Bu hedeflere birincil uç noktalar denir. Şu anda geliştirilmekte olan birçok deneysel COVID-19 aşısı için birincil son noktalar, yeni semptomatik COVID-19 vakalarını önlemeye odaklanmaktadır. Bilim adamları, bir aşı adayının ne kadar iyi çalıştığını, plasebo alan grup ile deneysel aşıyı alan grup arasındaki yeni hastalık vakalarındaki farka bakarak hesaplayabilirler. Okumaya devam et: Alaycı düşmanlık kardiyovasküler hastalığa yol açabilir Buna aşı etkinliği denir. Örneğin Pfizer / BioNTech, COVID-19 aşısı için% 95'lik